Kitabı biraz önce bitirmiş bulunmaktayım. Heyecanlı heyecanlı buralara not tutmaya geldim. Öncelikle kitabın filme uyarlamasını yıllar önce izleyip beğenmiştim ama yine de bir fazla gelmişti her şey. Eski blogumda olduğu için o film yazısı yandı bitti kül oldu fakat kitabında da aynı şeyleri hissettim. Kitapta tek fark biraz sindirdim biraz düşündüm sanırım. Neden böyle diye diye.
Üç kuşak kadınların hikayesi, ruhlarla iletişim halinde olan bir kadın, hırslı bir adam, fakir ve cahil bir Kuzey Amerika ülkesi...
Kitapta üç kuşak kadının birbirleri içine geçen haya hikayeleri anlatılırken ne kadar feminist tınılar da olsa, üç kadın karakter de çok kendi halinde çok kendi naifliğinde geldi bana. Clara sevmeden evlenmeye karar vermişti peki de Blanca ve Alba neden bu kadar aşk içinde boğuldular anlamadım, yada neden bazı konularda inanılmaz pasif kaldılar... Estaban Trueba 'nın baştan sona hırsları tutkuları başarısı sinir krizleri şehveti daha bir çok özelliği öyle gözümüzde canlanırken neden Clara'nın konuşmaması yada garip huylar diye geçiştirilen huyları dışında pek bir şey bilemedik. Belkide yersiz bir eleştiri içerisindeyim ama böyle hissettim. Ayrıca Clara'nın ruhlarla iletişim kurması Esin'nin sorusuyla ne işimize yaradı? Bir işimize yaramalı mıydı ? Ama diyor ki ruhlarla iletişim kurmasaydı normal düz sevimli kadın olsaydı hikayeden bir şeyler eksilir miydi? Sanırım eksilmezdi. Ama bu ruhlar işi ve böyle dğa üstü bir karakterin varlığı hikayeyi yumuşatmış, içindeki siyaseti seyreltmiş. Tabi bu benim görüşüm. Güzel bir kitaptı.
Not: Nedense kitabı okurken Estaban Trueba gözümde There Will Be Blood' daki Daniel Day-Lewis gibi biri olarak canlandı. Sonrasında filmde Estaban Trueba rolünde Daniel Day-Lewis oynuyordu herhalde diye de kafamda bu düşünceyi pekiştirmiştim. Ama filmde Jeremy Irons oynuyormuş. Yani ikisi de güzel bence...