21 Temmuz 2020 Salı

yirmibir temmuz

Birkaç kötü şey yazıp bu yazıyı tamamlamak istiyorum. Sabahtan bu yana Pınar Gültekin'in ölüm haberleri ve paylaşımlar... bir sürü paylaşımlar var. Çok üzüldüm dünden beri de inanılmaz moralim bozuk. Kadın cinayetlerinin ardı arkası  gelmiyor ve ülkemizin neden böyle bir yer olduğunu anlamlandıramıyorum. Dün gece apartmanın önünde, yolda bir kedi öldü mesela, ara sokakta hız yapan bir araba çarptı, Esin arka bahçeye gömdü. Sonrasında şöyle bir şey öğrendim ki böyle bir durumda şikayet etsen bile herhangi bir ceza yada uyarı yada başka bir şey almıyorlarmış, görmedim demesi yeterliymiş, tabi ki görmemiştir ama ara sokakta neden hız yaparsın ki... Yada tatil beldelerinden çekilmiş doğa içerisinde bir sürü çöpün olduğu fotoğraflar, o fotoğrafları görüp inanılmaz üzülüyorum mesela. Gerçi Eskişehir'de yaşıyorsanız sokağa toplanması için bırakılan çöplerin de ne hale geldiğini biliyorsunuzdur, sokaklar da çöpten geçilmiyor. Kısaca neden anlayamıyorum. İnstagram üzerinde herkes  kadın hakları, hayvan hakları, çevre temizliği her konuda duyarlılıktan bahsederken ki herkes duyarlıysa neden bitmiyor yada neden azalmıyor ?? 
kim bu duyarsızlar mesela, nerede yaşıyorlar ? 
Bu kızgınlıklar içerisindeyken aklıma hep Bilge Karasu'nun Gece kitabındaki bir bölüm geliyor. Orada söyle diyordu. 
"Büyüsünden sıyrılmamız gereken sözcüklerden biri- en önemlilerinden biri- "insan" sözcüğü.. İnsanı en yüksek yere yerleştirmekten, hayvanlardan, bitkilerden, sulardan, dağlardan çok daha önemli olduğuna, her şeyin insan için yaratılıp, insana kulluk etmesi gerektiğine inanırmış gibi yaşamaktan vazgeçelim.."

bence de artık vazgeçelim. 

17 Temmuz 2020 Cuma

Kitaplar ve Sigaralar

Kitaplar ve Sigaralar kitabından nedense kısa öyküler gibi bir içerik bekliyordum alırken, aldığım yıl 2016 falan. Sonrasında George Orwell'in kısa yazılarından oluşturulmuş bir deneme kitabı olduğunu gördüm. Okuduğum metinler içerisinde beni en çok etkileyen deneme " Ne günlerdi !" isimli deneme oldu. Geoerge Orwell'in yatılı okul hatıralarını yazdığı bölümdü. O zamanlar yatılı okul, eğitim ve öğretim. Yüzyıl öncesine dair çok acayip bilgiler ve ortamlar. Öncelikle dayağın bir eğitim aracı olması, çocuklara anlatılan saçmalıklar ve diğer bir sürü şey. Altı bölümden oluşan bu kısım oldukça etkileyiciydi, yatılı okulda okumama rağmen kendi çocukluğumdan bir sürü şey buldum. Küçükken yaşanılan utançlar çekinceler, dünyanın en saçma şeylerinden duyulan korkular, çocuklar üzerinde garip otoriteler kuran insanlar şimdi  karşılaşsam acıyacağını insanların o zamanlar seni korkutması...
Yada senin o küçük dünyana ırkçılık, din, ayrımcılık ve tonla saçma şeyi çok kolay sokan öğretmenler... Şimdi karşılaşsam bu insanlarla yada böyle insanla benim çocuğumun öğretmeni falan olsa yıkarım okulu ama o zaman nedense normal karşılayıp susuyorsun. Çocuksun ve korkuyorsun sanırım.  George Orwell'de bir bölümde hâlâ çocuklar böyle şeyler yaşıyor mudur ? diye soruyor yani bizim kadar olmasa da yaşıyorlardır herhalde sonucuna varıyor. Ve bilemeyiz diyor. Sanırım gerçekten bilmemizin çok zor olduğu bir alan. 
Kitaba ismini veren deneme de bu arada insanların kitap okumayı lüks bulması üzerine bir karşılaştırma yaptığı bir bölüm, sonuç olarak tabi ki bir yılda tütün ürünlere yada alkolle verilen para kitaba verdiğimiz paradan kat kat fazla. 
Hele ki söyle şeylerle illaki karşılaşmışsınızdır.

"Türkiye, günde sadece 1 dakikasını kitap okumaya ayırırken, televizyon izlemeye 6 saatini, internete ise 3 saatini ayırıyor. Türkiye, okuma alışkanlığında da dünyada 86. sırada yer alıyor. Kitap okuyanların yüzde 65’i aşk, yüzde 24’ü siyasi, yüzde 13’ü düşünce, yüzde 7’si kişisel gelişim kitapları okuyor. Çocuklara kitap hediye edilmesinde ise Türkiye 180 ülke içerisinde 140. sırada.*"

16 Temmuz 2020 Perşembe

Amerika'da

Her şeyin oldukça karmaşık olduğu hayatımda nereye gideceğimi ne yapacağımı pek bilemediğim bir dönemdeyim. Bu belirsizliklerin bitmiş olması ve şu aralar -yani bu yaş aralığında- artık emekliliğime ne kadar kaldı, ev kredisi çocuk masrafları yada yeni bir araba gibi şeylerle uğraşmam gerekti. En azından ben dar bir çerçeveden bunları yazabildim. Ama hepsine inanılmaz uzaktayım. Ve  düzgün bir iş edinmeye çalışıyorum senelerdir. Ve son bir kaç haftadır da yurt dışı doktora programlarına bakmaya başladım. Hatta Napoli'de bir üniversiteye başvurdum. Bir kaç yere de mail attım. Maillerime hiç kimsenin dönmemesi dışında bir problem yok. Ayrıca Urfa'da bir öğretim görevlisi kadrosuna da başvurdum. Vizyonsuzluğum mu desem çağresizliğim mi desem bilemiyorum ama insanın bir seçeneğinin Napoli diğer seçeneğinin Urfa olması cümle içinde bile komik sanki.  Ben böyle hisler içerisindeyken Susan Sontag'ın Amerika'da kitabını okumaya başladım. Öncelikle başında inanılmaz sıkıldım neden bilmiyorum. Sonrasında ise baya baya beğendim. Hikayede Polonyalı ünlü tiyatro sanatçısı Maryna Zalezowska ailesini tasını tarağını alıp Amerika'ya göç ediyor. Amaç da Amerika'da yeni bir hayat kurmak, tarım yapmak. Bir kişinin hayali ve isteği birkaç ailenin hayali oluyor ve kalkıp gidiyorlar. Ama bu aile Polonya'da soylu zengin bir aile sonuçta, Amerika'daki tarım ve hayvancılık çiftlik vs. işlerini yapamıyorlar ve kadın tekrar tiyatroya dönüyor. Konu gayet basit olsa da hikayedeki derinlik, güçlü görünme çabaları, her şeyi bırakıp bir yere alışma ve Amerika'nın herkesi bağrına basma halleri ve başka bir yerde hep bir yabancı olarak var olma çabaları. Garip naif ve etkileyici bir kitaptı.  
Karşılaştığınız problemlerin, verdiğiniz savaşların birden anlamsız hale gelebilmesi konusunu da düşündürdü bana bu kitap, Polonya işgal ediliyor, sürekli bir mücadele kötü yönetim ve buna benzer bir sürü dert ile var olmaya çalışırken Amerika'da ülkelerinin nerede olduğunu bilmeyen insanlarla iç içe başka problemlerle boğuşuyorlar. Kendimle ilgili de aynı şeyleri düşündüm garip ama belki -ki düşük bir ihtimal- önümüzdeki yıl bu vakitler Napoli'ye yerleşip orada bir sürü başka dertlerle uğraşacağım ve artık buradaki kadro arama çabalarım, uğraşlarım yüz defa girdiğim bir sürü ösym sınavlarımın hiç bir anlamı olmayacak. Belki birden her şey değişecek. Bilemiyorum. Kısaca kitabı okumanızı tavsiye ederim ama ilk bölüm ve son bölümün oldukça sıkıcı olduğunu da belirtmek isterimmss..